kuzbağı kasabası
  Fahrettin paşa
 

 FAHRETTİN PAŞA

<object width="480" height="385"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/_pd6Wo3YYxM?fs=1&amp;hl=en_US"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/_pd6Wo3YYxM?fs=1&amp;hl=en_US" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="480" height="385"></embed></object>


MEDİNE SAVUNMASI FAHRETTİN PAŞA VE

MEDİNE SAVUNMASI


Osmanlı, fiilen yıkıldığı Mondros Ateşkes Antlaşması sırasında bile, Peygamberimiz (sav)’e ve O'nun beldesine hürmet ve bağlılığını, gücünün son anına kadar korumaktan çekinmemiştir. "Çöl Kaplanı" lakabıyla anılan Fahreddin Paşa'nın İngilizlere karşı giriştiği "Son Medine Savunması", bunun en çarpıcı örneğidir.


Yıl 1914.. Emperyalist devletler başta Hicaz bölgesi olmak üzere yeraltı zenginliğini keşfettikleri toprakları ele geçirmek için büyük bir gayret içerisindedirler. Ancak bu arzularının gerçekleşmesi için Osmanlı'nın parçalanması hatta tarih sahnesinden silinmesi gerekiyordu. Bu amaçla Osmanlı Devleti çeşitli entrikalarla birinci dünya savaşı içerisine çekildi. Emperyalist güçler hedeflerine kolaylıkla ulaşabilmek için ortaya attıkları ırkçı fikirlerle müslümanlar arasına kin ve ayrılık tohumları ekiyor, Hicaz bölgesinde müslüman kılığında özel ajanlar görevlendiriyorlardı. Bu alanda çok büyük çaba sarfeden Ingiliz ajanı Lawrens, arapları çeşitli vaad ve hilelerle Osmanlıya karşı kışkırtmayı başarmış, neticede 1916 yılında Şerif Hüseyin isyanıyla Araplar, Osmanlıya karşı Ingilizlerle işbirliği yaparak Hicaz bölgesinin Osmanlı'nın elinden çıkmasına sebeb olmuşlardı.


İşte bu esnada Medine'yi savunma görevi Fahrettin Paşa'ya verilmiştir. Bu direniş haziran 1916'dan - temmuz 1919 tarihine kadar devam etmiştir, bütün yokluklara ve ihanetlere rağmen. Senelerce devam eden İngiliz ve Arap kuşatması altında açlığa, susuzluğa, aşırı sıcaklara, Arap askerlerin firarına, subaylarının ümitsizliğine karşı mücadele etmiş, askerlerine yiyecek sıkıntısı baş gösterdiğinde çekirge yemelerini emretmiş ama Peygamberimizin kabrini namahrem ellere terk etmeyi zul kabul etmiştir. 


Fahrettin Paşa, bütün bu olumsuz şartlara rağmen,kendisine sürekli teslim olmayı teklif edenlere hem bir tarihi cevap hem de Hazreti Peygamber (sav)’e olan sonsuz sevgisini şu tarihi sözlerle ifade etmiştir. "Ey İnsanlar! Malumunuz olsun ki, yiğit ve kahraman askerlerim, bütün İslam'ın sırtını dayadığı yer, manevi gücün desteği, Hilafetin gözbebeği olan Medine'yi son kurşununa, son damla kanına, son nefesine kadar muhafazaya ve müdafaaya me'murdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker, Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara'nın yeşil türbesi altında, kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir! Şefaatçimiz O'nun Resulü, Peygamber Efendimiz (sav)'dir! Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlar; şan ve şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zabitleri! Ey her cenkte (savaşta) cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek daima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş, yiğit Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlatlarım! Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşû ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber'in (sav) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Resulallah, biz seni bırakmayız!...


Ancak, savaşın genel gidişatı Osmanlı ve müttefiklerinin aleyhinde seyrediyor, Fahrettin Paşa ve askerlerinin içerisinde bulunduğu koşullar her gün biraz daha zorlaşıyordu. Bu durumun farkında olan Fahrettin Paşa maiyetindeki subay ve erleriyle birlikte bir sabah namazını Mescid-i Nebevi'de edâ ettikten sonra Peygamberimizin kabrine gelir ve mübarek huzurunda yemin eder, şeref sözü verir. "..Ya Rasulallah!. son neferimize varıncaya dek şehid olmadıkça senin mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz.." 


Fahrettin Paşa Rasulullah'ın huzurunda verdiği bu sözü tutar ve Hicaz bölgesinin düşman eline geçmesine rağmen düşman Medine-i Münevvere'ye girmeye asla muvaffak olamaz. Erzak ve mühimmatı iyice azalan Fahrettin Paşa, mahiyetindeki bir avuç mehmetçikle emperyalist güçlere karşı öyle destanlar yazıyorduki, Ingiliz ajanı Lawrens dahi daha sonra kendisinden "Çöl Kaplanı" diye bahsedecektir. Fahrettin Paşa'nın amacı ne petrol ne de ganimettir. O sadece canından çok sevdiği Rasulullah'ı ve O'nu koynunda barındıran nurlu Medine şehrini düşmanın kirli çizmesine çiğnetmemek için mücadele ediyordu. O'nu en fazla düşündüren konu -Allah korusun- bir mağlubiyet halinde Rasulullah'ı nasıl bırakıp Medine'den geri çekilecekti. Sonra Rasulullah'ın huzuruna hangi yüzle çıkardı. Evet!.. Fahrettin Paşa'nın görevi gerçekten çok zordu.


Nihayet birinci dünya savaşı, Osmanlı ve müttefiklerinin yenilgisiyle sona erer ve Mondros Ataşkes Antlaşması imzalanır. Yirmibeş maddelik Mondros Mütarekesinin bir maddesi de Hicaz, Yemen, Suriye Irak, Trablus ve Bingazide kalan kuvvetlerin en yakın düşman birliklerine teslim olması hükmünü taşıyordu. Istanbul hükümeti bu madde hükmüne göre özel bir kurye göndererek Fahrettin Paşa'dan Medine şehrini tahliye etmesini ister. Fahrettin Paşa bu isteği reddederek şöyle der: “Ben Peygamberimin kabrini kimseye teslim edemem!" Hatta tarih kaynakları Istanbul hükumetinin emrini tebliğ için gelen subayı Fahrettin Paşanın bir odaya kapadığını ve bu bilginin Medine'de yayılmasını engellediğini yazar. Fahrettin Paşa uzun süre yazışmalarla İstanbul'u oyalar ve şehri teslim etmez.


Neticede Fahrettin Paşa'nın Medine’de kalması imkansız hale gelir. Çünkü O artık görevinden alınmıştır. Bunun üzerine, Paşa tekrar Rasulullah'ın huzuruna çıkar ve göz yaşları
içerisinde silahını Peygamberimize teslim ederek halini arzeder, vedalaşır... 


İngilizler teslim aldıkları Fahreddîn Paşayı Malta’ya sürdüler. 1921’de esâretten kurtulan Fahreddîn Paşa, Başkomutanlık Meydan Muhârebesi(Sakarya savaşı)’a 12. Fırka Komutanı olarak katıldı. 1922’de TBMM hükûmeti tarafından Kâbil elçiliğine tâyin edildi. 1926’ya kadar bu görevde kaldı.1948’de İstanbul’da vefât eden Fahreddîn Paşa Rumelihisarı Kabristanlığına defnedildi.


Medine Müdaafası sırasında görevli Mülazim İdris Sabih Bey'in Efendimiz'in kabrini korumak için verilen bu şanlı mücadelenin en sıkıntılı günlerinden birinde Fahreddin Paşa'ya ithafen yazıp Peygamberimiz'e hitap ettiği şu şiir Peygamber aşığı o neslin ruh dünyasını ve imanını ne güzel bir şekilde orta koymaktadır:


Dünya ve ahiret Efendimizsin

Bir Ulü'l-emr idin emrine girdik
Ezelden bey'atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın

Unuttuk İlhan'ı Kara Oğuz'u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi' kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize

Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle

Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Rasulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi


Ne kanlar akıttık hep senin için
O Ulu Kitab'ın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz

Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü'l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler


Bu gün genç nesillerimizin acaba ne kadarı bu Peygamber aşığı Paşa'dan haberdar. Fahrettin Paşa gibi seçkin şahsiyetlerin yeni yetişen nesillerimiz tarafından tanınması ve unutulmaması için ciddi gayretler sergilememiz gerektiği düşüncesindeyiz. Fahrettin Paşa ve isimsiz kahramanların ruhu şad olsun.


medine'yi teslim etmek için önce ingilizlere osmanlı'da emir gerektiğini bildirmiş, ingilizlerin baskısıyla osmanlı hükümeti bunu sağlayınca bunun bir osmanlı zabitiyle getirilmesini, ingilizlere inanmayacağını belirtmiştir. akabinde bir osmanlı zabiti kendisine osmanlı hükümetinin emrini getirdiğinde, emri kabul etmediğini, medine'nin askeri önemi yanında dini önemi de olan bir şehir olduğunu ve teslimi için halife'nin ve şeyh'ül islam'ın iradesinin gerektiğini belirtmiştir. iyice bunalan ingilizler istanbul'u bombalamakla tehdit ettikleri padişah'tan gerekli iradenin yine bir osmanlı zabitiyle fahreddin paşa'ya bildirilmesini istemişlerdir. padişah'ın iradesi ve şeyh'ül islam'ın fetvasıyla bir zabit tekrar fahreddin paşa'ya başvurmuş ancak bu sefer de fahreddin paşa, işgal altındaki padişah-halife ve ayrıca şeyh'ül islam'ın iradelerinin geçerli olamayacağını, medine'nin teslimini emreden halife ve şeyh'ül islam'ın kendi iradelerini kullanmış olamayacağını ileri sürerek şehri yine teslim etmemiştir. gelen iradelerden sonra başgösteren görüş ayrılıklarıyla, padişah'a karşı koyulduğu düşüncesiyle teslim olan subaylar olmasına rağmen direnişten vazgeçmeye yanaşmamış, hatta bundan sonra da bir öneri üzerine bir oylama yapmaya karar vermiş ancak subayların çoğu şehrin teslimi yönünde oy kullanınca teslim şartlarının kabul edilmesi işlerini bir subaya bırakmış ve günlerini ravza'ı mutahhara ziyaretiyle geçirmeye başlamıştır. bundan sonra teslim günü gelip çattığında, her gittiğinde bir hizmetli gibi temizlediği ravza'ı mutahhara'da son kez dua etmek istemiş ancak oraya varınca yine ayrılamamıştır. silahlarını ve kılıcını yattığı yerin altına koyarak ravza'ı mutahhara'da nöbete devam etmek istemiştir. o esnada yakalandığı ispanyol nezlesiyle ateşler içinde yanarken kendisini imzalanan teslim şatlarına uymaya ikna edemeyen subayları ancak kendisine bir oyun oynayarak teslim olmayı sağlamışlardır. fahreddin paşa ravza'ı mutahhara'da hasta yatarken yanında silahları bulunduğundan kendisini zorla götürmekten çekinen subaylar, sürekli yanında bulunan ve kendisine hasta halinde yardımcı olan subayıyla anlaşmış, bu subay gece vakti elinden kandili düşürmüş gibi yapmış ve o sırada karanlıktan faydalanarak fahreddin paşa'nın silahlarını yatağının altından almıştır. akabinde sabah olduğunda bir kalabalıkla ravza'ı mutahhara'ya gelinmiş, yanında kılıcıyla hasta yatağından uyanan paşa'nın elleri öpülmüş, paşa omuzlara alınmış, sanki kutlama yapılıyormuş gibi paşa hem kılıcından hem de ravza'ı mutahhara'dan uzaklaştırılmıştır. bu esnada ne yapıldığını anlayan paşa "bari kılıcımı peygamber efendimiz (s.a.v) teslim edeyim. bırakın kılıcımı düşmana vermektense o'nun kabri önünde bırakayım" diye bağırmış ve bunu yapmasına izin verilmiştir. bunda sonra gitmek istemeyen paşa yine zorla ravza'ı mutahhara'dan götürülürken "hiç utanmaz mısınız? hiç çeknimez misiniz bu şehri teslim etmeye? ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar. şahit olun medine sokakları. yollar sokaklar şahittir. peygamber efendimiz (s.a.v) şahittir. ben gtimiyorum, zorla götürüyorlar" diye bağırıdysa da fayda etmemiş, o gün şehir lawrence'ın araplarına, şerif hüseyin'in oğulları faysal ve ali'ye teslim edilmiştir. komutası süresince askerleriyle birlikte açlık çeken, susuzluk çeken, tahrip edilen tren yolu hattıyla dünyayla bağlantısı kesilen, telgraf hattı kesilen, yem veremedikleri için binek hayvanları ölen, su aramaya çıktığında, hayvanlarına ot aramaya çıktığında askerleri vur-kaç taktiğiyle saldırılar gören, şehrin ahalisini besleyecek durumu kalmayınca göç etmelerine salık vermek durumunda kalan, sonunda kişi başına günde birkaç gram hurma da tükenince askeriyle çekirge yemek zorunda kalan fahreddin paşa son güne kadar medine'yi teslim etmemiştir. dört bir tarafı düşmanla çeviriliyken, dünyayla bağlantısı bitmiş, açlık çekerken şehri korumaktan vazgeçmemiş ve hatta bunca zorluk içindeyken dahi kendi kuvvetinden kalabalık olan düşmanları, lawrence'in topladığı askerler, faysal ve ali'nin adamları tek bir gün dahi şehre saldırmayı düşünememiş ve harp ederek şehri alabileceklerini tasavvur dahi edememişlerdir. bunca sıkıntı içindeki çöl kaplanı'na saldırrmayı ve cephe harbi yapmayı göze alamamışlar, fahreddin paşa'nın neredeyse zorla çıkartıldığı güne kadar beklemeyi "uygun görmüş"lerdir. ın huzurunda verdiği bu sözü tutar ve Hicaz bölgesinin düşman eline geçmesine rağmen düşman Medine-i Münevvere’ye girmeye asla muvaffak olamaz. Erzak ve mühimmatı iyice azalan Fahrettin Paşa, mahiyetindeki bir avuç Mehmetçikle emperyalist güçlere karşı öyle destanlar yazıyordu ki, Ingiliz ajanı Lawrens dahi daha sonra kendisinden “Çöl Kaplanı” diye bahsedecektir. Fahrettin Paşa’nın amacı ne petrol ne de ganimettir. O sadece canından çok sevdiği Resulullah’ı ve O’nu koynunda barındıran nurlu Medine şehrini düşmanın kirli çizmesine çiğnetmemek için mücadele ediyordu. O’nu en fazla düşündüren konu -Allah korusun- bir mağlubiyet halinde Resulullah’ı nasıl bırakıp Medine’den geri çekilecekti. Sonra Resulullah’ın huzuruna hangi yüzle çıkardı. Evet!.. Fahrettin Paşa’nın görevi gerçekten çok zordu. Nihayet birinci dünya savaşı, Osmanlı ve müttefiklerinin yenilgisiyle sona erer ve Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. Yirmibeş maddelik Mondros Mütarekesinin bir maddesi de Hicaz, Yemen, Suriye Irak, Trablus ve Bingazi’de kalan kuvvetlerin en yakın düşman birliklerine teslim olması hükmünü taşıyordu. İstanbul hükümeti bu madde hükmüne göre özel bir kurye göndererek Fahrettin Paşa’dan Medine şehrini tahliye etmesini ister. Fahrettin Paşa bu isteği reddederek şöyle der: “Ben Peygamberimin kabrini kimseye teslim edemem!” Hatta tarih kaynakları İstanbul Hükümetinin emrini tebliğ için gelen subayı Fahrettin Paşanın bir odaya kapadığını ve bu bilginin Medine’de yayılmasını engellediğini yazar. Fahrettin Paşa uzun süre yazışmalarla İstanbul’u oyalar ve şehri teslim etmez. Neticede Fahrettin Paşa’nın Medine’de kalması imkansız hale gelir. Çünkü O artık görevinden alınmıştır. Bunun üzerine, Paşa tekrar Resulullah’ın huzuruna çıkar ve göz yaşları içerisinde silahını Peygamberimize teslim ederek halini arz eder, vedalaşır… Fahrettin Paşa’nın Medine müdafaasını tüm yönleriyle ortaya koymak bu yazımızın boyutlarını aşar. Bu konunun detayını merak eden okuyucularımızın Feridun Kandemir’in “Peygamberimizin Gölgesindeki Son Türkler” adlı kıymetli eserini okumalarını tavsiye ederim. birinci dünya Savaşında, Hicaz cephesinde bulunan ve şanlı

Medine savunmasının görgü tanığı olan Kandemir, “Çöl Ortasında Plevne Kahramanları” diye adlandırdığı Mehmetçiğin destanından şu cümlelerle bahseder: “birinci dünya savaşında emsalsiz yiğitliğimizi ispat ile cihanı hayrette bırakan Çanakkale Zaferi gibi bir de Medine Müdafaası vardır ki, başlı başına gerçek bir iman, eşsiz bir şehamet destanıdır. Sonuna kadar ve aylarca her gününü, her gecesini aynı ruh değişiklikleri içinde yaşadığım “Medine Müdafaası” öylesine müstesna bir destandır ki, yazılamaz..” Bugün genç nesillerimizin acaba ne kadarı bu Peygamber aşığı Paşa’dan haberdardır. Yeni bir eğitim yılının başladığı şu günlerde, Fahrettin Paşa gibi seçkin şahsiyetlerin yeni yetişen nesillerimiz tarafından tanınması ve unutulmaması için ciddi gayretler sergilememiz gerektiği düşüncesindeyim. Fahrettin Paşa’ya selam olsun!.

Ömer Fahreddin Paşa (Türkkan), (1868 Rusçuk-1948 İstanbul) Mondros Mütarekesinden sonra teslim olmayıp Medine’yi 72 gün daha savunan Türk kumandanıdır. Medîne müdâfii Türk Kaplanı, Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı adlarıyla anılır.

Fahrettin Paşa’dan Yiyecek Tamimi :
Birinci Dünya savaşı sırasında Medine’yi korumakla görevli Fahrettin paşa ve askerleri, üç yıla yakın bir süre devam eden bu görevde yiyeceksiz kalırlar.Fahrettin Paşa yiyecek sıkıntısı nedeniyle askere bir tamim yayınlayıp çekirge yemelerini bildirir. Kendisinin de çekirge yediğini ifade ederken, özel bir çekirge menüsünden de bahsederek tarifesini verir;”Dün benim soframda çekirge tavası vardı. Arkadaşlarla yedik çok leziz idi. Hele zeytin yağlı ve limonlu salatası pek hoş oluyor. Eğer fazla çekirge toplayabilirseniz bana da gönderin” diye de not geçiyor.Türk askerleri gıda konusunda kendilerini korudukları bedevilerden- Araplardan hiç yardım görmezler. Tarih meraklıları bilirler, Araplar İngiliz oyunlarına inanınca topraklarındaki Osmanlıları çıkarmak için kalleşçe hep arkadan vurdular, Anadolu’ya dönmek üzere yola çıkan askerlerimizin geçeceği yerlerdeki su kuyularına zehir attılar. Her toplumun içerisinde zaman zaman milletinin tarihine, inancına, değerlerine yabancı kimseler çıkabilmektedir. Bizim milletimizin içerisinden de zaman zaman bu tür kimseler çıkmamış değildir. Fakat, bu milletin bağrından çıkardığı mümtaz şahsiyetler daima çoğunlukta olmuştur. Yeni bir eğitim sezonuna başladığımız şu günlerde genç nesillerimizin belleğini bu büyük şahsiyetlerden birisiyle tanıştırmak istedik. Medine müdafaasının büyük kahramanı Fahrettin Paşa!. Yıl 1914..

Emperyalist devletler başta Hicaz bölgesi olmak üzere yeraltı zenginliğini keşfettikleri toprakları ele geçirmek için büyük bir gayret içerisindedirler. Ancak bu arzularının gerçekleşmesi için Osmanlı’nın parçalanması hatta tarih sahnesin-den silinmesi gerekiyordu. Bu amaçla Osmanlı Devleti çeşitli entrikalarla birinci dünya savaşı içerisine çekildi. Emperyalist güçler hedeflerine kolaylıkla ulaşabilmek için ortaya attıkları ırkçı fikirlerle Müslümanlar arasına kin ve ayrılık tohumları ekiyor, Hicaz bölgesinde Müslüman kılığında özel ajanlar görevlen-diriyorlardı. Bu alanda çok büyük çaba sarfeden Ingiliz ajanı Lawrens Müslüman Arapları çeşitli vaad ve hilelerle Osmanlıya karşı kışkırtmayı başarmış, neticede 1916 yılında Şerif Hüseyin isyanıyla Araplar, Osmanlıya karşı İngilizlerle işbirliği yaparak Hicaz bölgesinin Osmanlı’nın elinden çıkmasına sebep olmuşlardı. İşte bu esnada Medine’yi savunma görevi Fahrettin Paşa’ya verilmiştir. Fahrettin Paşa bütün zor şartlara rağmen büyük bir fedakarlıkla şehri müdafaa ediyor ve gerçek bir iman ve kahramanlık destanı yazıyordu. Ancak, savaşın genel gidişatı Osmanlı ve müttefiklerinin aleyhinde seyrediyor, Fahrettin Paşa ve askerlerinin içerisinde bulunduğu koşullar her gün biraz daha zorlaşıyordu. Bu durumun farkında olan Fahrettin Paşa maiyetindeki subay ve erleriyle birlikte bir sabah namazını Mescid-i Nebevi’de edâ ettikten sonra Peygamberimizin kabrine gelir ve mübarek huzurunda yemin eder, şeref sözü verir. “..Ya Resulullah!. son neferimize varıncaya dek şehid olmadıkça senin mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz..” Fahrettin Paşa Resulullah’

FAHRETTİN PAŞANIN TESLİM OLUN ÇAĞRILARINA VERDİĞİ CEVAP

"Ey İnsanlar! Malumunuz olsun ki, yiğit ve kahraman askerlerim, bütün İslam'ın sırtını dayadığı yer, manevi gücün desteği, Hilafetin gözbebeği olan Medine'yi son kurşununa, son damla kanına, son nefesine kadar muhafazaya ve müdafaaya me'murdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker, Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara'nın yeşil türbesi altında, kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir! Şefaatçimiz O'nun Resulü, Peygamber Efendimiz (sav)'dir! Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlar; şan ve şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zabitleri! Ey her cenkte (savaşta) cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek daima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş, yiğit Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlatlarım! Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşû ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber'in (sav) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Resulallah, biz seni bırakmayız!...



 
  Bugün 52 ziyaretçikişi burdaydı! nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok. nice elbiseler gördüm içinde insan yok..  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol